2011-08-11

lisansın ilk günleri ve ARIYORUM/ITUCOMSOC vakaası

Üniversiteye başladığım gün tam bir kabustu. Az populasyonlu bir liseden çıkmıştım; ayrıca lisede de gayet aktif olduğumdan çoğu kişiyi tanıyordum, herkes de beni tanıyordu.

Kampüs kocaman bir yerdi. Hele de ders bittiği anda her yer insan kaynamaya başlıyordu. Her yerden insan fırlıyordu, kimseyi tanımıyordum. Ama okulu kazanıp gitmeye karar verdikten sonra hemen kulüplerini araştırmaya koyulmuştum. Aktif olabileceğim bir yer bulmalıydım.

İTÜ'nün Arıyorum gazetesi bu amaçla gittiğim bir yer oldu. Lisedeyken bir felsefe ve bilim dergisi kurmuştum, [REFORM, hala devam ediyor] şimdi bir şeyler kurmak değil, kurulmuş olanlara katkıda bulunmak istiyordum. Gazete ben gittiğim vakit biraz can kaybetmişti. Bir süredir yayın çıkartamıyorlardı ve inatla bir yayın çıkartıp canlanmaya bakıyorlardı, doğal olarak. Yine o dönemde NTVBLM'de yazdığım için beni bir güzel kucakladılar, benim de hoşuma gitti.
Bir süre toplantılara gidip gelmeye başladım. Zaten işim gücüm yoktu, derslere girip çıkıyorum, sonra da eve gidiyordum. Halbuki lisans hayatı bu değilmiş, bunu bir-iki ay sonra öğrendim. Bu gazeteye bir bilimsel haber hazırlamak istedim, aynı NTVBLM'e yaptığım gibi.

Bu amaçla yola koyuldum. Normalde NTVBLM'e uluslar arası bilimsel haberler hazırlıyordum; fakat arıyorum'a İTÜ'den bir hoca seçip onun başarılı bir çalışmasını anlatmanın daha iyi olacağını düşündüm ve İTÜ'deki hocaları araştırmaya başladım. Şansıma ilk bakışta çok tatlı gözükebilecek bir konu buldum: Nanoliflerden Damar Haberi. Ama şimdi siz meraklanmaya devam edin, çünkü bunu başka bir iletide daha detaylı ve hem acıyarak hem de gülerek anlatacağım.

Aynı zamanda İTÜ IEEE (Institute for Electrical and Electronics Eng.) Student Branch'te takılmaya başlamıştım. Bu kulüp oldukça köklü ve birçok komitesi olan bir kulüp, nitekim hala içinde bulunuyorum ve iki aktif olduğum kulüpten biri.
Başlangıçta deneme-yanılma yöntemi misali birçok yerde görev almaya çalıştığımdan, burada da başta ilgimi çeken aslında iki komite olmuştu: IEEE LAB ve PES (power energy society).
Lisede enerji üzerine proje yaptığımdan garip yollardan alternatif enerji üretimi işlemi bana o dönemde çok daha ilgi çekici geliyordu, o nedenle de üniv.de bunu devam ettirmek istemiştim. Bu yüzden PES'le iletişime geçtim.

Şansa bakın PES yeni kurulmuştu, ilgili kişiler de henüz pek bir şey bilmiyordu. Kısacası burada beni pek yönlendirebilecek kişi yoktu. Dolayısıyla beni LAB'a yönlendirdiler. Lab daha eski bir yerdi ve her ne kadar baştan çok ısınamasam da daha sonra beni sarıp sarmayalacak bir yer olarak çıkıverdi. Bu kulübün etkinliklerine alışmaya çalışırken bir gün her ay düzenlenen İstanbul IEEE Öğrenci Kolları toplantısı oldu ve ben de ilk ve son olmak üzere katıldım.

Neden ilk ve son? Bilimsel bir şey yaptıkları yoktu, gündüz toplanıp bir oditoryumda tartışıyorlar, gecesi de hep birlikte eğleniyorlardı. Üstelik sadece sorunları ortaya koyup çok da yaratıcı çözümler elde edemiyorlardı. Biraz vakit kaybı gibi gelmişti. Sonra öğrendiğim kadarıyla, LAB'tan da kimse zaten bu toplantılara gitmiyormuş. Toplantılara gidenler hep diğer komiteler oluyormuş. Her neyse bu toplantının en iyi tarafı kendi kulübümden başka bir komiteyle tanışmak oldu. ITUCOMSOC, Communication Society.

ComSoc da yeni kurulan komitelerden biriydi ve gerçekten çok aktif başlamışlardı. Aktif insanları severim, hemen alışıverdim tempolarına. Büyük bir seminer düzenlemek istiyorlardı: Communications Week'11. Gerçekten çok büyük atılımlar yaptılar, yurt dışından mühendisler getirttiler bu kongre için. Ve işin güzel tarafı bu kongre sadece bir öğrenci kongresiydi.

Aklıma harika bir fikir geldi. Bir kongre gazetesi çıkartacaktım! Bu kongre çok iyi düzenlenmiş bir kongre olacaktı, o zaman bir gazetesi olmalıydı. Bir haftayı geçecek bir sürede yapılacaktı. Her gün bir önceki günle ilgili yorumlar olsa, şimdiki günün programı olsa, ilginç ve güncel yazılar olsa fena mı olurdu? Kongre yönetimi madem böyle bir şey yapacağız, o zaman öncesinde de bir Duyuru Gazetesi çıkartalım dedi. Olur dedim. Harika, işe yaramaya başlamıştım. O sırada aklıma [İTÜ'yü yeterince tanımadığım için] muhteşem ama tam anlamıyla beni ortada bırakacak bir fikir gelmişti. Madem gazete çıkartıyoruz, o zaman İTÜ'nün iki büyük kulübü birleşsin ve birlikte bir iş yapsın! Arıyorum konu üzerine çalışacak muhabirlerini bu organizasyonu yapması için ayarlasın, hem bu kongrenin güzel bir gazetesi olsun hem de Arıyorum kendini daha da duyursun, daha da okutsun.
Böylece bu fikrimi kongre yönetimine söyledim, beğendiler, ayarlayabilirsen yapalım dediler. Sıra Arıyorum cephesindeydi. Konuyu ilk açtığımda [tabii bu sırada da Arıyorum'cu gözükmem gerekiyordu], çok beğenildi. Sonuçta iki tarafın da artıları olacaktı. Bu yepyeni bir tecrübeydi.
Her şeyi üstlendim ve çalışmaya başladım. Gazetenin layoutını yaptım, kendi kafamda görevleri biçtim. Duyuru gazetesi de kongre gazetesi de iskelet olarak hazırdı.

... Fakat istediğim şevk eksikti. İki tarafta toplantıları sırasında kendi taraflarını korumaya geçti "zamanla". Arıyorum'a göre, ComSoc hiçbir şey yapmıyordu bu proje için sadece bekliyordu, bu nedenle Arıyorum ağırdan satmalıydı kendini. ComSoc fikrimce daha iyi niyetliydi. Karşı taraf hakkında konuşmak istemiyorlardı. Fakat gerçekten çok iyi çalışıyorlardı. Bu kongre için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlardı. Ancak Arıyorum, kongrenin büyüklüğünden şüpheliydi, boşuna uğraşmak istemiyordu. Ortada garip bir güvensizlik problemi vardı ve ben bunu tahmin edememiştim. İki tarafı birbiriyle tanıştırmamıştım, köprüyü kendi üzerimde kurmuştum. Sonradan anladım ki yanlış yapmışım. İki kulüpte de aktiftim, her ikisi de beni kendinden görüyordu. Bu yüzden bana kulübün çıkarlarını hatırlatıyorlardı. Bense ortamı yumuşatmak için her şeyi yapıyordum.

Sonunda Arıyorum kongre gazetesi için yeterli alt yapının olmadığını bildirdi, ben de zaten bu gidip gelmelerden sıkılmıştım. O zaman kongre gazetesi yalan, en azından duyuru gazetesini zamanında yetiştirelim demeye başlamıştım. Tek bir kere çıkacağından bu gazete için problem yoktu, nitekim Arıyorum'un da bir effor sarfetmesi gerekmiyordu, zaten etmediler de.

Gazete editörü bendim, yazılar da ComSoc'tan gelecekti. Tasarımı Arıyorum'un tasarımcısı yapacak ve basımı Arıyorum halledecekti. Minik bir paylaşımla bu gazete çıkacaktı.
Ben yazılar geldikçe hemen editledim, yazıları zamanında alabilmek için gerekli baskıyı çokça yaptım ve az bir kayıpla yazıları aldım. Fakat Arıyorum'a göre ComSoc geç kalmıştı. Tasarıma hiç zaman kalmamıştı, gerçekten de o konuda haklıydılar. Tasarım için sadece 2 gün kalmıştı, daha önce ayarladığımız bir deadline'a göre. Arıyorum'un tasarımlarını yapan arkadaşla iletişime geçtim ve resmen yalvardım. Çok iyi biriydi, sınavları dersleri olmasına karşın hemen yapmayı kabul etti.

Tabii o zaman da tasarımı beğenip beğenmeme durumu başladı. Kongre yönetiminin başındaki arkadaş, ben ve Arıyorum'dan tasarımcı arkadaş epey bir saat sonunda ortaya bir şey çıkartabildik ve bu işten başarılı çıktım. Tabii diğer taraftan basımı üstlenmesi gereken Arıyorum pek bir şey yapmamıştı bu konuda. Bu da ComSoc'u sinirlendirdi, biz kendimiz ayarlayalım basımı da durumuna geçtiler, haliyle. Arıyorum bu sırada hala ComSoc'un pek bir şey yaptığını düşündüğünden kendini ağırdan satmaya çalışıyordu. Her neyse, basımı İTÜIEEE üstlendi ve Arıyorum bu işten de yırttı. Fakat durum IEEE yönetimine kadar gitmişti. Diğer taraftan da konuşulmaya başlanan konu Arıyorum'un logosunu gazeteye koyma ya da koymama oldu. Arıyorum logosunun konması için ısrar etmemişti. Benim anladığım kadarıyla bu durumu pek umursamıyorlardı. Ama ComSoc hiçbir şey yapmadıkları için konmasını istemiyordu. Tek tasarımı Arıyorum'da çalışan arkadaş yapmıştı, onun da adı zaten tasarım kısmında geçiyordu.

Olay bununla kalmadı. IEEE kızınca arkadaşın binbir emekle iki günde yaptığı tasarımı çöpe attı ve kendi tasarımcısına 2 günde bir tasarım yaptırdı. Basımı da kendi ayarladığından hemen bastırdı ve iş bitti.

Tabii ne oldu? İki taraf da birbirine kızdı. En çok üzüldüğüm tasarımcı arkadaşımın emeği oldu. Öte yandan Arıyorum bu kadar savsak davranmasaydı, IEEE bu kadar kızmayacaktı.

Sonunda ben İTÜ'de bir daha iş içlerini çok iyi bilmediğim iki grubu bir araya getirmeyeceğimi anladım.

3 yorum:

  1. Merhaba Ceren,

    Yazını büyük dikkatle okudum. Senin gibi bir değeri İTÜ'nün kaybetmemesi gerekiyor. Ben kongre yönetiminin başındaki kişi olarak, haklı ve haksız yanlarımın olduğunu biliyorum. Bir şeyleri değiştirmek için iyi niyetli çıkıyoruz hep yollara. Fakat bu süreçte yıpranıyoruz yoruluyoruz. Hele ki büyük işler yapmak istiyorsak.. hele ki önünde ikna etmen gereken bir dolu insan varsa ve yine hele ki etrafında az kişi varsa. Sana naçizane tavsiyem, haklı olduğunu ve karşı tarafın haksız olduğunu düşündüğün konularda öne çıkarak kendini dinletmen. Eğer karşı taraf seni dinlemiyorsa yapacak bir şey yok ama her ne kadar bir sürü problem olsa da biz İTÜ'lüyüz ve bu medeniyete sahibiz. Dileğim tekrar seninle beraber iş yapabilmek :) Ben Lisans hayatına veda ederken sana lisans hayatında sonsuz mutluluklar diliyorum. Başarı mı? Ona kimsenin şüphesi yok :D

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler Çağatay :) beni etkileyen her olayı aktarmaya çalışıyorum burada, hoşuma da gidiyor eski olayların üzerinden geçmek. Umarım senin de lisansüstü hayatın gayet mutlu ve engelsiz geçer. :)

    YanıtlaSil
  3. İki kulüpte de uzunca bir süre bulundum. Fakat, benim geldiğim nokta sonunda herşeyden bıkıp, kulüplerden tamamiyle uzaklaşmak oldu. Umarım sen bu projelerini hayata geçirme azmine devam edersin.

    YanıtlaSil