İTÜ'deki ilk dönemimde aldığım Mühendislik Etiği dersinde David B. Resnik’in Bilim Etiği’ni (Ethics of Science, An Introduction, 1998) okurken aşağıdaki hayali ama gerçeklerden yola çıkılarak hazırlanmış senaryoya rastladım ve bu senaryo bende etkili bir beyin fırtınasına neden oldu.
“Laboratuar teknisyenlerine onur payı verme
John Jonart ve Sara Srumpf*, U Universitesi’nde çalışan birer biyo-teknisyen. Patent haklarını üniversiteye devretmek üzere bir anlaşma imzaladılar ve gayri resmi olarak, yayımlanacak makalelerde isimlerinin yer almamasını kabul ettiler. Normalde, kavramsal veya teorik iç görüleri çok fazla değil; fakat on yıllık bir tecrübeden sonra, deneysel işlemler hakkında çok bilgili oldular. Nitekim yeni bir epilepsi ilacıyla ilgili değerli önerilerde ve tavsiyelerde bulundular. Değerli katkılarından dolayı, yazar olarak isimlerinin geçmesini, telif veya patent hakkı almak istiyorlar. Fakat üniversite taleplerini reddediyor. En azından fikri mülkiyet hakkı veya bir parça onur payı almalı mıdırlar? Daha önce yaptıkları anlaşma adil mi?”
Anlaşmanın adil olup olmaması bir kenara, benim asıl ilgimi çeken laborantların bir parçası oldukları araştırmalarda ve projelerde onur payı alamaması. Ahmet ve Zeynep çok belli ki bu üniversitede çalışmaya bir bilim insanının bakış açısıyla değil de, bir işe sahip olabilmek amacıyla başladılar. Bu nedenle ki başlangıçta imzaladıkları anlaşma da onlara herhangi bir engel oluşturmadı. Sonuçta bilimsel kariyer peşinde olmayan insanlardı. Ancak yıllarca laborant olarak çalışmanın getirdiği bir el becerisi ve deney tasarım kabiliyeti onları bilimsel camiaya soktu ve aslında laborant olarak seneler boyunca yapılmış birçok araştırmanın da parçası oldular. Resnik’e göre bir araştırmanın parçası olmanın iki ayrı tamamlayıcı işlevi bulunmakta: araştırmaya katkı nedeniyle onurlandırma biçimi ve bu onur payının verdiği sorumluluk bilinci. Kısacası, Ahmet ve Zeynep bu araştırmalarda deneyleri tasarlayarak, yaparak ya da analiz ederek katkıda bulunuyor ve bu şekilde de araştırmaların parçaları oluyorlarsa, aynı zamanda bu araştırmaların getirdiği sorumluluğu da taşıyorlar demektir. Şu çok açık ki, yaptıkları işlerde bir problem çıkması ya da laboratuardaki teknik problemlerin araştırmayı etkilemesi durumunda araştırmacıların sorgulayacakları kişiler Ahmet ve Zeynep olacaktır. Bu durumda Ahmet ve Zeynep araştırmanın bazı sorumluluklarını zaten yüklenmiş olurlar ve bu sorumluluk da onların bir onur payı almasına bir neden değil midir?
Ben henüz bilimsel kariyerinin sıfırıncı noktasında olan bir birinci sınıf lisans öğrencisiyim. Laborantların durumunu nerede gördüm de ilgimi çekti, diye sorabilirsiniz. Cevabım, bilimsel projelerle okul laboratuarlarında geçen lise hayatımda olur. Dersten sonra zamanımı geçirdiğim laboratuarlarda benim kadar duran tek bir kişi vardı; o kişi de laboratuarlardan sorumlu laborantımızdı. Benim o dönemde bildiğim kadarıyla kendisi öğrenci deneylerini hazırlayan kişiydi. Diğer bir deyişle, hocalarımız hangi deneyin yapılacağını söylerdi; o da deney düzeneklerini kurardı. Ancak projelerim üzerinde çalışmaya başlayınca zamanımın çoğu laboratuarda geçer oldu ve bu sayede laborantımızın aslında okuldaki projelerin büyük bir parçası olduğunu gördüm.
Okul içinde farklı alanlardan birçok proje hayata geçiriliyordu. Her ne kadar hiçbir öğrenci benim kadar laboratuar solumasa da, resmi olarak birçok öğrenci proje işlerinde yer alıyordu ve lise çalışmaları da çoğunlukla deneysel oluyordu. Arkadaşlarımın projelerinde gözlemlediklerim bana laborantımızın bu projelerde bir teknisyenlik emeği olduğunu gösterdi. Kendisi deney düzeneklerini kurmaya yardımcı olur, deney materyallerini laboratuara temin eder ve laboratuarda en fazla kalan kişi olarak deneyleri kontrol ederdi. Proje yönetimlerini ve teorik alt yapıları danışman hocalar hazırlasalar da, benim gördüğüm laborantımızın kimya ve biyoloji çalışmalarında epey emeği olduğuydu, (kendisi kimya alanındandı). Onun bu projelerde bir sorumluluğu vardı. Belki okulla yaptığı anlaşma gereğince bu sorumluluğun maddi bir karşılığı var; ancak aynı karşılığı danışman hoca da alıyor. Buna rağmen, Tübitak proje yarışmasında onur payı sadece öğrenciye ve danışman hocasına veriliyor. Diğer liselerde laboratuardan sorumlu kişiler fen hocaları olabilir; ancak benim lisede gördüğüm durum bu değildi. Laborant ve hoca farklı görevleri olan kişilerdi ve olması gereken de budur. Dolayısıyla liselere özel hazırlanan bilimsel yarışmalarda laboratuar teknisyeninin aldığı sorumluluk görülmediği gibi, okuduklarımdan yola çıkarak bilimsel araştırmaların yapıldığı laboratuarlarda da teknisyenlerin görmezden gelindiğini söyleyebilirim. Resnik bu problemin çözümünü teşekkür için iş bölümünü yansıtan ve bu şekilde de onur payını veren bir sistemde görüyor. Makalelerde sadece yazarların değil, aynı zamanda “bilgileri derleyen kişi”, “teknisyen”, “istatistikçi” gibi unvanların da bulunması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu sistemle bilim insanlarına sadece gerektiği zamanlarda onur payı vermesi sağlanacaktır ve sorumluluk adil bir şekilde bölüşülecektir, (1998).
Resnik’in bu önerisini Ahmet ve Zeynep’e uygularsak aslında ortaya daha olumlu bir tablo çıkıyor. Yazılacak makalede teknisyen kısmında adı geçecek olan Ahmet ve Zeynep bu şekilde onurlandırılacaklardır. Uzunca süre çalıştıkları bu projede resmi olarak bir sorumluluk almanın yanı sıra, bir teknisyenlik kariyerleri olacaktır. Bu şekilde yaşamlarının ileriki zamanlarında farklı laboratuarlara başvururken bu projeleri kendilerine referans olarak gösterebileceklerdir. Aynı zamanda bu sistem kurulduğu zaman bir üniversitenin teknisyenlerine telif hakları karşılığında bir anlaşma imzalatması gerekmeyecektir; çünkü teknisyenler de laboratuarlarında yapılan çalışmaların bir parçası olarak görülmeye başlanacaktır.
* John ve Sara adlarını okuyucu daha iyi empati yapabilesin diye Ahmet ve Zeynep adlarına dönüştürüyorum. (y.n.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder