2011-08-13

Hürriyet'in Basın Ahlaksızlığı

Bu konunun lisansla bir ilişkisi yok; fakat bu olayı yaşadıktan sonra yaşadıklarımı hep paylaşmak istemiştim. İşte geliyor.

18 yaşımda yaptığım projeyle İsveç'e Türkiye'yi temsile gittim ve burada Stockholm Junior Water Prize'ı aldım. İşte ondan sonra acılı süreç başladı. Bu durum bana Türkiye ve Avrupa'daki haber yansıtışını karşılaşmak için çok iyi bir fırsat oldu.

Ödül töreni [yani sonuçlar açıklanmadan] öncesinde iki muhabir gelip benimle görüşme yapmışlardı. Bunlardan birinin hem NTVMSNBC hem de Cumhuriyet'e haber veren biri olduğunu biliyorum; diğeri hakkında çok bilgim yoktu. Onun dışında bir diğer muhabir de ödülü aldıktan sonra belirdi. Onun kimin nesi olduğunu hiç bilmiyorum. Konuşmalarımız muhabirlerin kendi kayıt cihazları yoluyla kayıt altına alındı ve tüm konuşma şu şekildeydi:
(tüm konuşmalar kabaca)
-Ödülü bekliyor musun?
-Herhangi bir ödül beklentim yok. Olabilir ya da olmayabilir, buraya gelmek ve ülkemi temsil etmek önemliydi. [sanırım burada şöyle bir şey de dedim, jüriyle görüşmem iyi geçti ama ne olacağı belli olmaz]
-Daha önce başka ödül kazandın mı?
-Evet, bir ay kadar önce daha önce hazırladığım bir projeyle yine uluslar arası bir yarışma olan First Step to Nobel Prize in Physics ödülünü aldığımı öğrendim. Onun dışında Tübitak'tan bir teşvik ödülüm var.
[kışkırtma amaçlı kısımları başlıyor]
-Ceren, projen TÜBİTAK'ın yarışmasında yarı finalde birinci olarak finale geçti; fakat finalde hiçbir ödüle layık görülmedi. Sen DSİ yoluyla bu yarışmada Türkiye'yi temsile seçildin. 
-Evet, ben Tübitak'ın düzenlediği yarışmaya üç senedir farklı projelerle katılıyorum, sadece teşvik ödülü alabildim.
-Kimlere teşekkür etmek istersin?
-Fizik hocama lise boyunca katkısından dolayı teşekkür ederim.
[proje detayı] ve son olarak
-Projenin nerede hayata geçirilmesini istersin [tarzında bir soru gelmişti.]

Ben de doğal olarak elbette öyle bir imkan olursa ülkemde olmasını isterim demiştim. Ülkemde desteklendiğim sürece bir problem yok ki! Problem destek konusunda.

Her neyse işte böyle bir konuşmadan sonra, Hürriyet'te söylemediğim tonla laf haber olarak basıldı. Ben o konuşmada Tübitak'ı iğneleyici bir söz etmedim. Düşündürücü buluyorum demedim, hele hele NOBEL'İ ALIRIM TAMAMEN SAFSATA! Ben hayatımda böyle bir söz sarf etmedim ama üzerimden sansasyonel haber yaptılar resmen. Şikayet etmeye çalıştığımda da yorumlarımı bile yayımlamadılar haber altında. Birinciliği ben alacağım diye bir söz söylemedim, ödülün bana verildiği zaman zaten yeterince şaşırmıştım. Ödül öncesi benimle konuşan herkese, beklemiyorum, bir kere burası su konusunu öne alan bir yarışma ve benim projem enerji odaklı, kazandığı nokta ayrıca çevresel olması, deyip durdum.


Beni tanıyan biri öyle bir konuşma yapmayacağımı bilir, nitekim öyle oldu da. Türkiye'ye döndüğümde insanları haberden dolayı şaşırmış buldum.
Öte yandan bu basınla iç içe geçen dönemimde [bir de ödül sonrası bir aylık bir dönem var], Osman İkiz'in NTVMSNBC ve Cumhuriyet'e verdiği doğru haberler için çok teşekkür ederim. Kendisiyle gerçekten güzel bir sohbet etmiştik.


Laf arasında bu süreç içerisinde de okuluma da kızdım. Her ne kadar Tübitak'ın uluslar arası yarışmalarda ödül alanlara verdiği ek öss puanı hiçbir şekilde umurumda olmasa da, okulum bu konuda çok istekliydi. Aslında o durum da tamamen bir facia.
SJWP Türkiye ayağı, Tübitak'ın desteklediği ama DSİ'nin yürüttüğü bir yarışma. O dönemde Tübitak DSİ'nin hazırladığı jürinin finaldeki projeleri gözlemlemesine izin vermişti ve DSİ de projesini seçmekle görevliydi. DSİ'nin bu konuda artı bir ekonomik harcamaya girmesine gerek olmuyordu. Çünkü zaten İsveç hükümeti karşılıyordu gidiş-geliş ve barınma harcamalarımızı. DSİ sadece projeyi seçiyordu, Tübitak'ta kendi yarışmasının kullanılmasına izin veriyordu.
Ödül sonrasında DSİ'den öğrendiğime göre, DSİ ve TÜBİTAK bu yarışma için anlaşma yaparken birincilik durumunda ek öss puan verilmesi konusunu konuşmamışlardı. Neden? Çünkü DSİ'nin belirttiğine göre açık bir şekilde zaten ödül alamayacağımız düşünülüyordu. [Herkesi şaşırtmayı başarmıştım, evet.] Tübitak da durumu pek umursamıyordu, dolayısıyla. Her şey bende patladı.
Ben ek puan alamamayı umursamadım; fakat okulum umursadı, [çünkü akademik başarı derdi olan bir okuldu] ve basın yoluyla Tübitak'a gönderme yapmak istediler. Bu yüzden o dönemde arada kalan hep ben oldum.

Kişisel olarak hep belirttiğim gibi Tübitak'ın bütününe kızgın olamam, olursam ancak benim dönemimde ortaöğretim proje yarışmasıyla sorumlu kişilerine ve jürilerine kızgın olabilirim. Olay bundan ibaret.

Ha tabii daha sonradan duyduğuma göre Tübitak "güya benim söylediğim laflar"a kızıp bu yarışmayı desteklemekten de çekilmiş. Ne kadar doğru bilmiyorum.

Bu süre içerisinde en hoşuma giden anılardan biri, ödülü aldığım gibi İsveç basınından iki kişi gelip bana bir metin gösterdi. Bunu izniniz varsa gazetelerde yayımlamayı düşünüyoruz, dediler. Benim söylemem gereken bir sözdü, proje özetimi ve jüri değerlendirmesini okuyup yazılmış olduğu belliydi. Son cümlesini daha açık hale getirdim, evet yayınlayabilirsiniz bu şekilde dedim. Teşekkür ettiler ve İsveç gazetelerinde ağzımdan tek o metin yayınlandı.

Türkiye ayağında ise en doğru ve en eğlenceli kısım radyo yayınları ve canlı olarak çıktığım Kanal 24'teki gece programı oldu. Her şey benim aktardığım gibiydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder