Dönen bir zar düşünün. Her saniye, her milisaniye, her mikrosaniye gözünüzün önünde değişen sayıları düşünün. Var gücüyle dönen bir zar. Sadece bir saniye önce parmağınızı değdirseydiniz başka bir sayıyı görecektiniz, gözlerinizin önünde. Ya da şimdi elinizi uzatmak yerine biraz bekleseniz şansınıza başka bir sayı düşecek. Altı ihtimal var. Ve her an her saniye. Değişen altı ihtimal. Eşit altı ihtimal. Ama yalpalamaya başladı zar. İşte birazdan son hareketini yapacak ve dönmeye mecali kalmayacak. Altı eşit ihtimal. Ortadan kaybolacak. Altı eşit ihtimal tek bir sayı olacak. Zar kararını verdiğinde, tüm ihtimaller tek bir sayıya çöktüğünde, senin sayın o olacak.
Derin, peş peşe gelen turlarını tamamlayamadan önce kavradı zarı. İki yüzünden tutarak gözünün dibine getirdi onu ve sağ gözünü kapatarak sol gözüyle zarın içinde ayrık zamanlarda oluşan ve yok olan evrenleri izledi. Nasıl da sığmıştı ihtimallerin kararlara an be an çöküverdiği bu evrenler bir zarın içine? Kafasını iki yana salladı dikkatini dağıtmak için. Sığmış işte, dedi. Ne var ki sığmayacak? Başını kaldırdı ve etrafına baktı. Kendini çevreleyen zar misali evrene dikti gözlerini. Sonsuz ben sığdık buraya, altı ihtimal evreni mi sığmayacaktı kırmızı bir zara, dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder