Waterloo etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Waterloo etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2014-12-28

about my BSc thesis research in IQC (Institute for Quantum Computing)

Hi folks!

This is a bit late post, I know. Since I'm already in Istanbul done with my engineering thesis in IQC and we are even at the end of the fall semester! Anyways, it's better than nothing and who knows maybe it can give an idea to those who want to work in IQC as undergrad researchers.

IQC was one of the places where I wanted to experience working in. It was also my another reason of choosing University of Waterloo to make my exchange term during undergrad. When I was heading for UW from Istanbul, having a chance of working on my bachelor thesis in IQC was such a big desire for me.

2014-09-03

Kanada'ya dair III

Bu yazı biraz geç geldi, farkındayım. Geçtiğimiz dört ay boyunca oldukça yoğundum, zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadım açıkçası. Tez ayağına bir şey yazamaz oldum. Aslında bu birinci bahane. İkincisi de son dört ayda kurduğum inanılmaz arkadaşlıklar. Milletle takılmaktan ayağımı kırıp bir oturamadım, dolayısıyla da yazamadım. Şimdi günahımı da çıkarttığıma göre yazmaya başlayabilirim.

Ders açısından rahat bir dönemdi. Üç ders aldım, üçü de birbirinden sıkıcıydı desem yeridir. İlki Thermal Physics denilen hep elektronikçilerin hem de fizikçilerin aldığı bir ders. Termodinamik konuları işleniyor. Bütün döneme yaydıklarından konuları oldukça rahat geçiyor. İTÜ’deki gibi termodinamikle istatistiksel mekaniği bir araya sıkıştırmıyorlar ki iyi de yapıyorlar StatMech’in rahat işlenmesi açısından. Tabi normal şartlarda bir öğrenci önce thermal fiziği alıyor, sonra StatMech’i alıyor; dolayısıyla benim yaşadığım sıkılmaları ve bunalmaları yaşamıyor. Ben ters olduğum için-

2014-08-22

unique to Waterloo

this is possible only in Waterloo! maximum traffic jam that you can see :p


geese in traffic

2014-05-04

Kanada'ya dair II

Oldukça meşgul geçen birkaç hafta sonunda, evet yaşıyorum. 4. sınıfı tecrübelemiş profesyonel bir öğrenci için şaşılacak bir konu değil elbette.

Final haftası beklediğimden daha yoğun geçti. Sadece iki kere spora gidebildim, ancak spordan daha çok yoran aktivitelerim oldu, ev taşımak gibi. Bazı arkadaşların yoğun tavsiyelerine rağmen bir taksi tutup bütün odamı bir anda taşımamayı tercih ettim. Bu da bisiklet tepesinde birkaç kez iki ev arasında gidip gelmeye denk geldi. Gerçekten oldukça yorucuydu. Nitekim hiçbir zaman yeni bir evi mükemmel bir şekilde bulmuyorsunuz. Mutlaka eksik bir şeyleri oluyor. Finlandiya'daki odamda olduğu gibi bu yeni odamın da avizesi olmadığını keşfettim. Odayı kiralayan arkadaş bir lamba bırakmış, yine de yeterli bulmadım ve 5 tane kafası olan bir yer lambası aldım. Gerçekten çok komik:


O bu şu derken finaller bitiverdi, bir sonraki günü Amerika gezim başladı.

2014-04-14

Kanada'ya dair I

Kanada'ya geleli üç ayı geçti. Böylece kendi rekorumu da kırmış oldum. Uzun zamandır aklımda biriktirdiğim bazı şeylerden bahsedeceğim.

Exchange yapma isteğimin altındaki en büyük neden aslında TR'deki yüksek öğretimle yurt dışındaki öğretimi karşılaştırmaktı. Daha özel olarak, İTÜ'deki eğitimle yurt dışındaki iyi bir okuldaki eğitimi karşılaştırmaktı. Şu anda bulunduğum okul - UWaterloo - mühendislik alanında dünya sıralamasında ilk 50'de, genel olarak temel bilimlerde ise 100-200 bandında. Okulda beni ilgilendiren iki önemli enstitü var. Biri, IQC - Institute for Quantum Computing - kuantum hesaplamaya dair her türlü konuda çalışan gruplardan oluşuyor. Beklenildiği üzere disiplinler arası bir enstitü. Fizikçiler kadar matematikçiler ve mühendisler de çalışıyor bu enstitüde. Diğeri ise Perimeter teorik fizik enstitüsü. Adından da belli olacağı gibi bir teorik fizik enstitüsü. Bu iki enstitü de sadece Kanada'da değil, aynı zamanda tüm dünyada oldukça saygın kurumlar.

Alt yapı anlamında çok büyük farklılıklar olduğunu düşünüyorum. En başında öğrenci işleri başarılı bir şekilde çalışıyor. Her türlü durum düşünülmüş, dolayısıyla sizin sorunlarınıza hemen çözüm bulabiliyorlar. Her şeyin başında öğrenci önemseniyor. Belki de İTÜ'yle arasındaki en büyük farklılık bu. Tabii nedeni maddi de olabilir. En nihayetinde Kanada'da da eğitim ücretli ve rakamlar uçuk. Bu açıdan belki de İTÜ gibi bir devlet üniversitesiyle ücretli bir amerikan üniversitesini karşılaştırmak sağlıklı olmayabilir. Yine de eğer sorun devlet üniversitelerinin yeterince alt yapıya sahip olmaması ve işlerin çok da tıkırında yürümemesiyse o zaman eğitimin ücretli mi ücretsiz mi olması gerektiği de mutlaka tartışılması gereken bir konu. Ama bu başka bir zamana.

Aslında alt yapı bu kadar çabuk geçilecek bir konu değil. Burada karşılaştığım bir şeyden bahsedeyim. IQC'nin çok büyük bir yatırımcısı var. Enstitünün binasının adı Lazaridis Quantum Nano Center. Lazaridis ne kadar tanıdık bir isme benziyor değil mi? Nitekim gerçekten de öyle. Adını, Mihalis Lazaridis'ten alıyor. Kendisi İstanbul doğumlu bir iş adamı. Büyük ihtimalle aynı zamanda Türk vatandaşı, fakat 6 yaşında ailesiyle Kanada'ya yerleşiyor ve Waterloo'daki Perimeter'i kuran da bu adam. Adam tam bir temel bilimler aşığı bir iş adamı. Bunun ne kadar önemli olduğunun farkında mısınız? Her parası olan iğrenç bir adam olacak değil. Bu yüzden TR'nin de vizyonu geniş iş adamlarına ihtiyacı var. Artı sermayeyi (tartışılabilir) bir şekilde topluma kazandırmanın da yolları var. Bu açıdan Koç'un, Sabancı'nın, Özyeğin'in üniversite açması oldukça önemli. Ancak mesele üniversitenin de ötesinde araştırma enstitüsü açabilmek ve bunu finanse edebilmek. Biz burada tıkanıyoruz. Ben biliyorum, İTÜ mezunu bir sürü zengin iş adamı var. Ama nerede İTÜ'de (teorik'i bıraktım) fizik enstitüsü?

Gelelim derslere. Aslında şaşırtıcı şekilde dersler pek de farklı değil. Hatta genel itibariyle İTÜ'nün çok daha zorlayıcı olduğunu söyleyebilirim. Dersler bir sürü bilgiyle donatılmış değil, daha çok belirli temel konular hedef alınıyor ve herkesin bu konuları öğrenmesi bekleniyor. Halbuki tipik bir Türk sistemi sizden her şeyi noktası virgülüne kadar öğrenmenizi bekler. Yine de o sistem de üniversitede biraz daha kendini 'anlamaya' yönelik sisteme bırakıyor. O açıdan aslında derslerde hiç ama hiç yabancılık çekmedim. Ödevler temel konuları ölçüyor, zorlamıyor. İTÜ fizikte verilen ödevlerle karşılaştıramam bile. Bazı soruların düzeyi lisedeki modern fizik derslerini anımsatır derecedeydi. Ancak elbette işin kavrayış boyutu farklı. Sadece egzersizleri koca bir yük haline getirmiyorlar. Açıkçası zorlayan ödevleri her zaman tercih ederim, çünkü diğerlerini yapmakta zaten zorlanmıyorum. Zorlayan ödevler yerine göre motive edici olabiliyor.

E haliyle sınavlar da farklı değildi. Sıfır sürpriz. Ödevler nasılsa sınavlar da öyle. Dolayısıyla midterm ortalamalarım İTÜ'ye oranla daha yüksek. Tabii burada çan yok. Not baremi de yok, çünkü harf notları yok. Krediyi dersten aldığınız yüzde puanla orantılı olarak alıyorsunuz. Yani dersin kredisi 0.5 ise ve siz dersi % 80 oranında başardıysanız, o dersten transkribinize yazılan kredi 0.4 oluyor.

Çanın olmaması gerçekten bambaşka bir dünya. Öncelikle sınıf içinde öyle ilkel bir yarış söz konusu olmuyor. Kimse kalmak zorunda değil. Sınıf normları öğrenme hevesinizin gerisinde kalıyor. Doğal olarak tamamen kendinize ve çalışmanıza odaklanıyorsunuz. Kesinlikle etkili bir yöntem. Tabii bundan şikayet eden UW öğrencileri de var. Eğer gıcık bir hocaya rastlarsanız, kimse yüksek not alamaz ama ortalamalar transkriptte yazmıyor. Eğer akademi düşünüyorsanız direkt geleceğinizi etkileyen bir şey. Çan bu açıdan dersi normalize ediyor diyebiliriz.

Daha bahsedeceğim şeyler var. Eğer özel bir sorunuz varsa, aşağı yorum atın, bir sonrakinde cevaplarım.

En son olarak, Waterloo'nun rektörünün İTÜ mezunu bir Türk olduğunu biliyor muydunuz? Bizde başarılı çok da, ülke sistemi bozuk olunca insan dayanamıyor, doğruya doğru.