Feynman diyor ki,
"As you all appreciate, science creates a power through its knowledge, a power to do things: You are able to do things after you know something scientifically. But the science does not give instructions with this power as to how to do good against how to do evil. Let us put it a very simple way: There are no instructions along with the power, and the question of applying the science or not is essentially the problem of organizing the applications in a way that doesn't do too much harm and does as much good as possible. But, of course, sometimes people in science try to say it is not their responsibility, because the application is just the power to do; it is independent of what you do with it. But it certainly is in some sense true that to create for mankind the power to control this is good, probably, in spite of the difficulties that he has in trying to figure out how to control the power to do himself good rather than evil."
İşte bu güç ve gücün kuralsızlığı beni cezbediyor, yazılarıma yön veriyor. Sıradaki pasaj şu sıralar üzerinde çalıştığım romandan geliyor. İyi okumalar.
Her şey ‘dolanık’ olduğumu anlamalarıyla başladı…
1.
“ateş kırmızısı duvarlar, turuncu perdeler, tahta rengi ve ciddiyet kokan köşeli mobilyalar ve loş bir ışık…”
İkna edici renkler kullanıyorlar, demiştim. Ve loş ışık – muhakkak ki onlara açılmamı istiyorlar.– 2009 Nisan, “Oda Planlaması İnsan Psikolojisini Nasıl Etkiler?”1 adlı bir çalışma ilk defa bunu ortaya koymuştu; demiştim kendi kendime, parlak ve karşıt renklerle bezenmiş odaya girerken, kanımdaki adrenalinle.
Hiç tereddüt etmemişlerdi:
“ – Siz bir ‘dolanık’sınız.”
“ – Evet.”
Kare kare canlanıyor aklımda şimdi o anlar… Bir süreklilik yok, olamaz; çünkü doğa da süreksiz değil midir? Böyle demişti, Max Planck: “Natura facit”.
Devam etmeme izin vermediler. Seslerindeki kararlı ve ikna edici renk ahengini görmüştüm… Siyah fona atılmış sarı fırça darbeleri…
“ – Ne yapmamız gerektiğini biliyorsunuz. Bunu zorla yapmak yasalara aykırı; ancak…”
Siyaha boyanmış buz kütleleri geçti gözlerimin önünden.
“ – …bildiğiniz üzere hocam,-
-Benden, ‘İnsan Enerjisi Projesi’nde çalışmamı istiyorsunuz.”
Ses tonu iknânın sarılığından, şaşkınlığın pembeliğine kayan kadın, önüne düşen kafasını kaldırdı ve tehlike kokan gözlerle, gözlerime baktı. Kulağımı çınlatan sessizlikte tükürüğünü yutmaya çalıştı ve gözlerini kırpıştırarak onayımı bekleyen bir ifade ile…
“ – Böyle bir şey mi?.. Yani, dolanık olmak, demek istiyorum.”
Parçacıklarına susmalarını söyledim. Bir anda yüzünü buruşturdu ve…
“ – Hocam, kusuruma bakmayın; ama susmam gerektiğini hissediyorum.”
“ – İşte, böyle bir şey…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder