1970'ler. Ortalık ülkücü şiddetinden geçilmemektedir. "1977 seçimleri CHP'nin başarısıyla sonuçlandı. Ne var ki CHP birinci parti olmasına, % 41'in üzerinde oy almasına rağmen ancak 213 vekil çıkarabilmişti. Bu sayı ise salt çoğunluk için gerekli 226'dan 13 eksikti..."
Azınlık hükümeti kuran CHP güvenoyu alamaz ve 2. Milliyetçi Cephe (MC) AP-MSP ve MHP ile kurulur. Ekonomi giderek batmaktadır. Döviz varlığı erimiştir. 77 yerel seçimlerinde CHP yine başarılı olur. Bütün büyük kentlerin belediye başkanlıkları CHP'nin eline geçmiştir. Bu durum AP içinde bunalım yaratır ve 11 vekil AP'den istifa eder.
"... Bunlarla Bülent Ecevit, İstanbul'da Güneş Motel'de bir araya geldi, yapılan pazarlıklar sonucunda büyük bir çoğunluğuna bakanlık vererek 3. Ecevit hükümetini kurdu. CHP, bağımsızlar ve tek DP'li (Demokratik Parti) vekil Faruk Sükan'dan oluşan bu hükümetin kurulması, 2. MC'nin 29 Aralık 1977'de gensoru sonucu düşürülmesiyle gerçekleşti.
Yeni hükümet bu yamalı CHP iktidarı, iki kıskacın arasında düşe kalka yoluna devam etti. Bu iki kıskaç, terör ve ekonomik bunalımdı.
Özellikle MHP'li vurucu timlere dayanan AP ve diğer tutucu çevreler, hükümeti zor durumda bırakmak amacıyla terörü tırmandırdılar.
Böylece 'Hükümet olmakla iktidar olunamayacağı'nı kanıtlamak, tüm sağa muhalif kesimleri sindirmek istediler. 1977'ye kadar belli dar grupları hedefleyen terörü kütlesel boyutlara ulaştırdılar. Bunu sağlamak için de Alevi-Sünni çatışmasını alevlendirdiler. İlk adım Malatya belediye başkanı, Hamido ismiyle maruf Hamid Fendoğlu'nu öldürerek atıldı.
Hamid Fendoğlu AP'den belediye başkanı seçilmişti. Ne var ki yöresindeki ülkücü grupların baskısından şikayetçiydi. Hatta AP'den bu yüzden istifa edip CHP'ye geçeceği bile söyleniyordu. 17 Nisan 1978 günü evine gelen bombalı paketin patlaması sonucunda gelini, torunu ve Hamido öldü. O gece bütün Malatya'ya, başkanı komünistler öldürdü söylentisi yayıldı. Ülkücü ve tutucu gruplar 18 Nisan günü Alevilere ve CHP'lilere ait işyerlerine, Alevilerin oturduğu lokalleri tahrip edildi. Üç Alevi lise öğrencisi öldürüldü. Hamido'nun 21 Nisan'daki cenazesine bütün MC liderleri katıldı. Bunu izleyen günlerde Tokat, Muş, Elazığ, Erzurum, Iğdır'da CHP'ye yönelik benzer saldırılar düzenlendi. Sivas'ta Ramazan ayı boyunca oruç tutmuyorlar söylemiyle Aleviler ile CHP'lilere yönelik tezviratlar yaygın hale getirildi. 3 Eylül'de, şeker bayramı arefesinde, "Aleviler camiye bomba attı" tahrikiyle olaylar başlatıldı; "Hükümet bir şey yapmayacak, Alevileri yok edersek malları bize kalacak" gibi bir tezvirat sonunda Alevilerin yaşadığı Ali Baba mahallesine, CHP'lilerin işyerlerine saldırıldı. Bu yığınsal, faşist diye niteleyebileceğimiz terörün gelecekte daha büyük boyutlara erişeceği belliydi. Nitekim Aralık'ta inanılmaz bir katliam Kahramanmaraş'ta yaşandı.
Kahramanmaraş olayları 19 Aralık 1978'de başladı. Soyvetlerdeki sözde komünist mezalimini gösteren bir filmin oynandığı Çiçek Sineması'na gece seansında bir bomba atıldı. Sonradan öğrenildiği gibi bu, ülkücülerin yaptığı bir eylemdi. Bombanın patlamasını takiben, filmin etkisiyle duyarlı hale gelmiş olan halk, gene aynı grupların tahrikiyle CHP il merkezine saldırdı. Ertesi gün de devam eden olaylar sırasında 2 TÖB-DER'li öğretmen öldürüldü. 22 Aralık'ta öğretmenlerin cenaze namazının kılınacağı Bağlarbaşı Camii imamı Mustafa Yıldız, verdiği vaazda şunları söyledi: "Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olunmaz. Bir alevi öldüren beş sefer hacı gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz hükümete, komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır. Çevremizde bulunan Alevileri ve CHP'li sünni imansızları temizleyeceğiz." Bu konuşma üzerine cenazelerin namazı kılınmadı, camiden çıkan kalabalık, hazır bekleyen ülkücü militanlarla birleşerek Alevilere ve CHP'lilere ait işyerlerini tahrip etti. Üç kişi öldü.
O gece Alevilerin saldıracağını bildirilerek sünni mahallelerinde silah dağıtıldı, insanlar tahrik edildi. 23-24 Aralık'ta ise Kahramanmaraş tam anlamıyla bir katliama sahne oldu. Kışkırtılmış gruplar, "Komünistleri bırakmayın, Allah yoluna kesin, Sütçü İmam aşkına kesin", "Alevileri öldürelim, memleketi kurtaralım" çığlıkları arasında kadın, erkek, çocuk, hasta farkı gözetmeden Alevi yurttaşlara, ilericilere, sol siyasi parti mensuplarına saldırdılar, 25 Aralık'ta olaylar durulduğunda yüz on bir kişinin öldüğü, sayısız yaralının bulunduğu, TİP, CHP, TÖB-DER, POL-DER binalarıyla iki yüz on ev ve yetmiş işyerinin yakılıp yıkıldığı öğrenildi. Durumun vahameti üzerine Ecevit hükümeti on üç ilde sıkıyönetim ilan etmek durumunda kaldı. Sağ basın ve MC ortaklarının sözcüleri, olayı solcuların kışkırttığını söyleyerek saptırmak yoluna gittiler. Örneğin, Ahmet Kabaklı, köşe yazısında kıyamı ve katliamı, "Milletin CHP'ye tepkisi" olarak değerlendirdi.
Sıkıyönetime rağmen aşırı sağ militanlar saldırılarına devam ettiler. Ülkü Ocakları, eylemlerini paravan örgütlerle gerçekleştirmeye başladı. Bunlar içinden bazıları şunlardı:
Esir Türkleri Kurtarma Ordusu (ETKO)
Türkiye Ülkücü-Şeriatçı Komando Ordusu (TÜŞKO)
Türk İntikam Tugayları (TİT)
Türk İntikam, Mukavemet ve Katliam Ordusu (TİM-KO)
Artık günlük öldürme ve saldırı sayısı ona yaklaşmıştı. Hemen her gün kahveler taranıyor, çeşitli saldırılar meydana geliyordu. İnsanlar hava karardıktan sonra sokağa çıkamıyor, evlerinde bile güvenle yaşayamıyorlardı. Katliamlar peş peşe geliyordu. Piyangotepe'de kahve taranıyor, yedi işçi Partili genç Bahçelievler'de, evlerinde otururken öldürülebiliyordu. Mahalleler siyasi görüşlerine göre ayrılmıştı. "Kurtarılmış bölge" kavramı o günlerde çıkmıştı. Solcuların kurtardığı (sözde) bölgeye sağcılar, onların bölgesine de solcular giremiyordu. Bu arada birçok ünlü kişi öldürülmekteydi. 1970'li yılların son döneminde saldırıya uğrayanlar ve öldürülenler şunlardı: Doğan Öz, Doç. Orhan Yavuz, Doç. Server Tanilli (ağır yaralandı, felç oldu), Dr. Bedrettin Cömert, Prof. Bedrettin Karafakioğlu, Dr. Necdet Bulut, Ali İhsan Özgül, Prof. Cavit Orhan Tütengil, Abdi İpekçi, Prof. Ümit Doğanay, Akın Özdemir, Cevat Yurdakul. Bu listeye birçok ilave yapmak mümkün. Bu kişilerin hepsi terörün kurbanı oldu. Öldürenler ve azmettirenlerin pek azı yakalandı, bazısı yurtdışına kaçtı ya da kaçırıldı.
Bireysel ve yığınsal terörle yıldırma, Süleyman Demirel'in kurduğu AP azınlık hükümeti zamanında da devam etti. Öldürülen Nevşehir eski Milletvekili Zeki Tekinel'in cenaze merasiminde, tabutun arkasından yürüyen Ecevit ve CHP'lilere çapraz ateş açıldı. 1980'in ilk yarısında elliye yakın yönetici öldürüldü.
27 Mayıs 1980'de eski Gümrük ve Tekel Bakanı, MHP'li Gün Sazak öldürüldü. Cenazesi ülkücülerin büyük gösterileri arasında kaldırıldı. Bu olaydan sonra sağ militanların saldırıları, eylemleri daha da arttı ve Kahramanmaraş olayının bir benzeri Çorum'da meydana geldi. Olaylar Haziran sonu başladı. 1 Temmuz'da Alevi mahallerine hücum edildi. Halkın "Beşgün Savaşı" dediği çatışmalar başladı. Aleviler Milönü mahallesi ile çevresine yerleşerek direndiler. Olayların sonucunda elli insan öldü, onlarca ev, işyeri tahrip edildi.
Çorum olaylarının hemen arkasından, 22 Temmuz 1980'de Maden-İş Sendikası Başkanı, DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler arabasına binerken öldürüldü. Yüzbinlerin katıldığı, faşizme yönelik isyanı dile getiren bir törenle gömüldü. Görüldüğü gibi olaylar, önceden kurgulanmış bir şekilde 12 Eylül 1980'e kadar devam etti."
Alıntı: Tevfik Çavdar. Türkiye'nin Demokrasi Tarihi, 1950'den Günümüze. İmge Kitabevi. sf: 248-252.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder