Liseden beri distopya meraklısı olan ben aslında en büyük distopyanın içinde yaşıyormuşum da farkında değilmişim, dedim.
Tamam, eşitsizlik herkesin ağzına yapışmış bir kere, var olduğunu biliyoruz. Fakat ilginç olan bu eşitsizlik mekanizmaları hakkında fikir yürütmek. Bu eşitsizlik nereden çıktı ve günümüzde nasıl kendini belli ediyor gibi sorular yani. İşin mekaniği ilgimi çekti, diyebilirim.
Bu resimde gördüğünüz bir panopticon tasarımı.
Ortada büyük bir gözetleme kulesi var. Etrafında ise dairesel bir yapı. Gördüğünüz o kutucukların her biri minik hapishane odaları. Bu modern hapishane tasarımı 18. yüzyılın sonlarında öneriliyor, yapılıyor mu, yapıldığında ne kadar sıklıkla kullanılıyor bilmiyorum. Ama mekanizması, kendi kendini döndüren bir ceza sistemi oluşturmak. Hücrelerde kalan mahkumlar gözetleme kulesinin içini göremiyor, dolayısıyla kendisini gözetleyen var mı yok mu gerçek anlamda bilmiyor. Fakat gözetleniyor olma ihtimalinden yola çıkarak olası aşırı durumlarını bir süre sonra kendi içinde engellemeye başlıyor. Yani bu sistem öz disiplin geliştirmeye çalışıyor. Modern ceza sisteminin en önemli simgelerinden biri, insanın bedenini değil, ruhunu cezalandır. Onun kendi kendisini kontrol etmesini ve bir süre sonra kendi isteğiyle sisteme uymasını sağla, mantığı.
Aslında konu buraya kadar ilginç olmasına rağmen Foucault ile daha da ilginçleşiyor. Foucault panopticon'u kurduğu teori için bir analoji olarak kullanıyor. Devletin panopticon mantığını aslında sadece hapishanelerde değil, okullarda, hastanelerde, orduda ve diğer birçok modern kurumda kullandığını söylüyor. Amaç ise, uysal vatandaşlar yaratmak. Kendi davranışlarını kontrol edebilen ve sistemin kurduğu devlet-vatandaş güç ilişkisine boyun eğen insanlar. Biri onu izlemiyor olmasına karşın izleniyor olma ihtimaline karşı davranışlarını sakınan insanlar.
Ne garip! Başbakan'ın evinde dinleme cihazı varmış. Biri koymuş. Televizyonlarda sürekli gösteriyorlar. Bakın, başbakan bile dinleniyor, siz kendinizi dinlenmiyor mu sanıyorsunuz, falan diyorlar bize yani. Biz sizin hakkınızda neler neler topluyoruz, ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun diyorlar bize. Öyle onun bunun hakkında ileri geri konuşmayın haa, karışmayız sonra. Bakın Fazıl Say konuştu, biz onu duyduk, size de sıra gelebilir, falan diyorlar yani bize. Ne bileyim, şimdi yıllardır ülkesine hizmet etmiş sıradan vatandaşı F.Gülen hakkında OdaTv sitesinde yorum yaptı diye emniyete çağırıyorlar, soruşturma açıyorlar.
Neden garip olmasın ki? Açık açık uysal olun diyorlar. Konuşmayın, duyuyoruz, yazmayın, görüyoruz, diyorlar. Sen devletin gücü karşısında nesin ki, diyor devletin varlığının vatandaşınkine bağlı olduğunu bilmiyormuş gibi.
Diğer bir aha anı ulus devlet ve milliyetçilik teorileriyle geliyor. Ama o sonra.
paylaşımlarınız için teşekkür etmemek kabalık olur. şunu bilmelisiniz ki birileri sesinizi duyuyor. paylaşımlarınız üzerine düşünüyor (-tabii ne düşüneceğimize birileri belirlese bile ve yine birileri bizim yerimize karar verse bile-)
YanıtlaSil