2013-06-02

Bilim öğrencisi olmak ile protestocu olmak arasındaki kıldan ince çizgi


Aslında her şey son birkaç gün içinde oldu. Elbette çoğumuz her zaman, pasif de olsa bir direniş veriyorduk, verilen kararlara kızıyor, kendi bildiğimiz şekilde yapılan haksızlıkları çevremize anlatmaya çalışıyorduk. Gün yoktu ki, olaysız ve habersiz geçsin. O nedenle 'direniş' ansızın patladı, demek çok da doğru bir ifade değil. 'Direniş' aslında uzun zamandır bireylerin bilinci dışında aramızdaki düşünce ağında gelişiyor, büyüyordu.

Yine tam bu zamanda ortaya çıkması da
fikrimce tesadüf değil, Reyhanlı katliamının, kutlanamayan 1 Mayıs'ın, bastırılmış milli anma bayramlarımızın, alkol yasağının, kadın cinayetlerinin ve daha nicesinin üzerinden çok geçmedi. Tabii her şeyin ötesinde bir de istemediğimiz bir savaşa doğru sürükleniyor olmamızın ortamı daha da gerginleştirdiği şüphe götürmez.

Aslında Gezi Parkı'nı koruyuşumuz bu kadar sert tepki ile karşılanmasaydı da, şu anda bunları yaşamıyor olurduk. Dolayısıyla bu mesele aslında üslupsuzluğa ve yanlış anlatım biçimine bir tepkidir her şeyin başında. Her gün birlikte yiyip içtiğimiz, birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızla gece gündüz demeden orantısız bir güç karşısında resmen savaşmak zorunda bırakıldık. Savaşa ve şiddete doğal olarak karşı olan biz kendimizi ve geleceğimizi korumak adına bunu yapmak zorunda kaldık. Muhakkak ki çoğumuzun bir ideolojisi var ama onun kadar gerçek olan 'bizim' yani 'direniş'in bir ideolojisi olmadığı. Biz başta hangi hükümet olursa olsun bu ülkenin satılmış aydınlarından daha aydın olan biz üniversite öğrencileri hiçbir karşılık beklemeden tüm haksızlıklara karşıyız. Bizim bir liderimiz yok, çünkü hepimiz lideriz. Belki bu yüzden polisin maddi gücü karşısında bu kadar savunmasız ve incinebilir durumdayız. Çünkü onlar gibi taktik ve strateji ile yapmıyoruz 'direniş'i biz, gördüğümüz muamele karşısında içimiz alev alev yanarken sadece yaptığımıza inanıyoruz, halka inanıyoruz, kendimize inanıyoruz, gerçeğe inanıyoruz. Ama belki de en önemlisi tüm farklılıklarımıza rağmen birbirimize inanıyoruz biz. 

Kızgınız!
ellerinde güç varken ülkenin gidişatını değiştiremeyen, belki de bunu istemeyen, siyasi partilerin gösterdiğimiz cesaretten yararlanmalarına kızgınız. Direniş ne bir milletvekilinin ne de bir siyasi partinin başarısıdır. Direniş onlara rağmen, bunu halka mal eden gençlerin başarısıdır. 

Ayrıca yine kızgınız!
'Direniş'i farklı bir boyuta sokmaya çalışan provokatörlere kızgınız. Bu karışıklıktan ve yöneticilerin beceriksizliğinden yararlanmaya çalışan 'hain'lere herkese olduğumuzdan daha kızgınız!

31 Mayıs yıllardır hakkında okuduğumuz Kurtuluş Savaşı'nın olabilirliğine inandığımız gündür bizim için. 'Uyanmak ne ola ki?' sorusunu yanıtladığımız gündür. Atatürk'ün bize hep bahsettiği gücü anladığımız gündür. Bundan sonra direniş farklı kulvarlarda devam etmeli. Bundan sonra uğruna savaşmamız gereken sadece özgürlüğümüz değil, aynı zamanda bilgi ve bilinçtir. Önümüzde hükümet polisinden daha büyük bir savaş makinesi varsa, o da "örgütlü cehalettir." Nitekim verdiğimiz mücadeleyi görmeyi reddeden ve göstermeyenler cehaletin bir ürünüdür.

Bir insanı değil, akıl, bilim ve insani hakları lider alan; polise değil, cehalete karşı mücadelenin birliğimizin devamı olması umuduyla,


CEReN B.



NOT:
1. Lütfen provokasyonlara gelmeyin. İki taraf birbirine düşürülmeye çalışılıyor ve 'tahmin edebileceğiniz taraflar' iç savaşa sürüklemeye çalışıyor bizi. Bunu ne 'direniş', ne de 'hükümet' istiyor, bundan adımız gibi eminiz. Yalan haber paylaşmayın.
Okuyun: http://www.fatihcipil.com/2013/06/gezi-park-olayndaki-11-yalan-haber.html 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder