"Dertli bir yüzyılı, sözün gelişi on altıncı yüzyılı ele alalım. Şimdi geriye baktığımızda, o yüzyılda yaşamak imkansız bir şey gibi geliyor insana. Her gün düello ederlermiş. Konuklarını kulelerden atarlarmış. Olmayacak şeyler değilmiş bunlar. Düzen böyleymiş.
Şimdiki kafamızla düşünürsek, o günlerde yaşamak korkunç bir
şey… Sözün gelişi, hergele derebeyinin ya da kont eskisinin biri, yürüyüşe
çıkıyor…
Yürüyüşe çıkıyor demek, önce kılıcını kuşanıyor demek…
bakarsınız biri bir küfür sallar herife, ya da itip kakmaya başlar; dövüşmek
gerekir. Kılıç kuşanmalı.
Yürürken suratında hiçbir üzüntü, kuşku belirtisi yok. Aksine
belki gülüyor, belki ıslık çalıyor. Sokağa çıkmadan önce karısını öpmüştür
bile.
- Ma chére,
demiştir, ben yürüyüşe çıkıyorum.
Karısının kılı bile kıpırdamamıştır.
-Peki, diye cevap vermiştir. Yalnız akşama yemeğe geç kalma.
Şimdi olsa, kadın hıçkırıklar içinde kocasının ayaklarına
kapanır, dizlerine sarılır, sokağa çıkmaması için yalvarır ona; hiç olmazsa,
önce karısının geçimini, geleceğini sağlamasını ister. Ama on altıncı yüzyıl
bu. Kolay. Dırıltı filan yok. Adam kılıcını eline alıp havada şöyle bir
sallıyor; sonra yemek vaktine kadar görünmüyor. Düelloya, kavgaya bulaşmak için
bulunmaz bir fırsat."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder