Uzun zaman yazmayınca geri dönmesi zor oluyor. Bu durumu bu meşgul hayatımda birden fazla kez tecrübeleyerek öğrendim. Bahsedecek çok şeyimin olup bahsedecek vakte sahip olmamam kilit noktası. Evet, ne yazık ki şu sıralar lisans günlüğü tutamıyorum.
Garip bir şekilde bu dönem hiç düşünmediğim kadar yoğunum. Üstelik bu yoğunluk fikrimce tavan yapmış değil! Kısacası bu tarz bir paradoksun içinde dönüp dolaşıyorum. Aldığım kredi sayısı sadece 23! Pazartesi sabahtan, perşembe 10'dan sonra dersim yok. Neredeyse bir günüm boş ve nasıl bu kadar yoğun olduğuma yaklaşık bir aydır anlam veremiyorum. İşin aslı her bir dersin ders yükünün fazla olması ya da bazen benim kendime ders yükü çıkartıyor olmam ve elbette ders dışı etkinliklerim!
Şunu belirtmem gerekiyor ki ders dışı etkinlikler konusunda olması gereken bir metamorfoza girmek üzereyim. Bazı şeyler konusunda hevesimi epeyce aldığımı düşünüyorum ki artık bana epey ağır geliyor yapması ve oturup fizik anlamak/denemek varken bunlarla zaman geçirmek vicdanımda derin çukurlar oluşturuyor, örneğin bir şeylere başkanlık/liderlik etmeye çalışmak gibi. Üniversiteye girmeden önce bir şeyler kurmayı aklımdan geçirmeyeceğim bir yerlere gitmeyi aklıma koymuştum. Bu seçimimde çok başarılı olamasam da konu hakkındaki umursamazlığım sonuna dek sürüyor! Sevdiğim şeylere ve doğal olarak kendime daha fazla vakit ayırmak için toplumsal anlamda sorumsuz olmayı kabul ediyorum. Anlaştık.
Acayip bir C hocam var. Programlama konuları benim için her zaman fiziksel konular arkasında olmasına karşın, kendisi bana bilgisayar işlemcisine komut verebilmenin ne kadar mükemmel bir iş olduğunu gösterdi! Artık MSDOS komut penceresini açtığımda kendimi sadece siyah-beyaz bir ekrana sayılar giriyormuş gibi değil de bu bilgisayarın aklını yönetebiliyormuş gibi hissediyorum. itü'nün kalıplaşmış bazı derslerine (sözümona BIL104 ki çok şanslı olup almadığım için arkadaşlara verilen ödevlerden ve ders işleme tarzlarından biliyorum) devrim niteliğinde bakış açısıyla girdi derse. En başında amacını, niyetini büyük sözlerle anlatan hocaları seviyorum. En azından derse vereceğim haftaların değerli olacağına dair inancım artıyor. O dersin sonunda değişeceğimi biliyorum! Tüm olay da bu değil mi zaten? Değişmek ve değişmemek..
Bu kadar övdüm durdum; ama kafanızda somut bir şey canlanmadı biliyorum. Hoca TI'da çalışmış ve C dersini işlemci tasarlamış, yapmış ve kullanmış bir insandan dinlemek gerçekten ayrı bir zevkmiş. Diğer derslerle olan farkı şuradan biliyorum, bizim ilk ödevimiz C ile bir Pişti programı yazmaktı ki dönemin 5. haftasında verilmiş olmakla beraber o sırada temel her şeyi (pointers dahil olmak üzere bir miktar veri yapıları ve stack gibi hafıza birimleri + bilgisayarın hafızasının gerçekten nasıl çalıştığını kavratacak kavramlar) bitirmiştik. Bu sırada 104 alan arkadaşların ödevi ise basit toplama/çıkartma/bölme/çarpma işlemi yapan program yazmaktı!
Bunu keyfime anlatmıyorum. Problem şu ki, okula 2010'dan itibaren girmiş Elektronik öğrencileri (ki aslında onlar EHB öğrencileri) ile bir sene önce girmiş Elektronik öğrencileri (ki onlar EHB öğrencileri değil) aynı programlama yetisine sahip şekilde yetiştirilmiyorlar. Çünkü ikinci sırada olanlar dediğim ve tüm okuldaki tüm bölümlere verilen C dersini alıyorlar, (104). Benim anlam veremediğim elektronik gibi programlamayla iç içe olacak bir bölüme o kadar sene nasıl hiç düşünmeden 104 dersini vermişler, bu. Benzer durumlar tüm lisans hayatımız için geçerli. Zorunlu Numerical Methods, Data Structure derslerimiz, ilk defa bizimle lisansa verilmeye başlanan Theory of Complex Functions dersi. Kim bilir daha nelerle karşılaşacağım?
Sıradışı kod yazdığımı düşünmüyorum, sadece istekli olarak bu işi öğreniyorum. Zaten ilk programlama deneyimim de değil. İlk programımı Python'da yazmıştım, US'teyken. İşte o programla gurur duyuyorum. Ancak dönüp baktığımda bilgisayar bilimi açısından değil de astronomi açısından müthiş bir program olduğunu da fark etmiyor değilim. Cebirsel bir metod olan yörünge hesaplamada Gauss yöntemini öğrenmiştik, amaç bu yöntemi verdiğimiz datalara uygulayacak olan bir program yazmaktı. Bu programa image processing datalarımızı dahi eklemiştik! Programın sonunda verdiği ise orbit elemanlarıydı. Kocaman bir hesaplama programı yazmıştım kısacası.
Herkes bana ilk C'yi öğrenmek gerek, en temel dil o, falan demişti; ancak ben şans eseri öğrendiğim sıralamadan epey memnunum. Sanırım ilk C ile karşılaşsaydım snytax'ı içinde kaybolurdum. Python baktığınızda anlaması çok kolay bir dil. Nesne tabanlı diller hakkında henüz çok detaylı bilgim yok, temel kavramlarını biliyorum sadece, o nedenle Python'un nasıl çalıştığına dair burada pek bilgi veremeyeceğim şu anda, ancak görüldüğü üzere nasıl çalıştığını bilmeden sadece syntax'ını öğrenerek epey kod yazmışlığım var. İşin aslı klasik bir cümle olacak ama algoritma mantığını oturtmak. Bu gerçekten elinizle bir problem çözmeye kalkıştığınızda dahi işe yarayan bir mantık. Size adım adım ilerlemenizi öğütleyen bir mantık. O nedenle syntax'ı karışık olmayan bir dille bu mantığı oturtmak ardından ikinci bir programlama diline geçmek çok mantıklı geliyor bana. C'yi geçen sene kulüplerde verilen eğitimlerde görmeye başlayınca problem çekmeden ısınıvermiştim. Bu dönem ise aslında dilin bilgisayarla etkileşimini öğreniyorum temel olarak.
Merak edenlere Python'da yazdığım kodu atabilirim, biraz visual öğrendiğimde bu yazdığım kodun renkli ve hareket edenini yazmayı planlıyorum.
Python'u aşağıdaki linkten indirebilirsiniz,
Bir iki hoş eklentiden sonra da Pisti programımın exe.sini paylaşacağım.
Ha tabi nereden nereye geldik? Ama zaten hep böyle oluyor.
Giderayak bir parçacık fiziği yazısı linki vereyim. Hoşuma gittiğini belirmeliyim. Deneysel fizikçi olmak zor.
iyi çalışmalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder