2012-08-20

Eva: Gözlerini kapattığında ne görüyorsun?

Yaklaşık 2 hafta önce izledim Eva'yı.
Ben genelde değil, hiç öyle film eleştirisi falan yazmam. Film eleştirisi yoluna belki uğraşsanız koyabileceğiniz tek şeyim bir zamanlar lisedeyken speaking dersinde sunum konum olarak iki fantastik filmin karşılaştırılmasıdır. Nitekim onun da film sanatı anlamında hiçbir değeri yoktur, benim gibi edebiyat canavarı için hele ki o dönemler film ne yazık ki bir kitaptan ibaretmiş.
Tüketim kültürü için de ne yazık ki filmleri de tüketmeye alışığız. İçine doğduğumuz dünya böyle, kimse reddetmesin, gözlerinizi açtığınızda sinemada film izlemek size sadece bir eğlence aracı olarak sunuluyor. Nitekim kalitesiz yapıtların film esnasında düşündürememe özelliğiyle de duruma uyanamıyorsunuz. Düşünmeye motive olmuş bir insansanız ancak her filmden bir kitap gibi bir şey çıkartmaya çalışabilirsiniz, ama bunun film sanatıyla alakası yok. En iyi ihtimalle beyin jimnastiği.
Neyse, benim gerçekten sinema yapan insanlarla tanışmam ve bunların arasında bir şeyler öğrenmeye başlamam bir seneyi bulmaz. Nitekim benim ilgilendiğim kısmının aslen senaryo olduğunu da düşünürsek sinema hakkında bilgimin kısıtını tahmin edebiliyor olmalısınız.

Peki ne oldu da şimdi blogumda bir parçaya Eva adlı belki de çoğunuzun izlemediği köşede bucakta kalmış bir filmden bahsetme gereği duydum?
Adı üzerinde, gerek duydum. Duymasam kendimi rahatsız etmezdim. Şayet şu zamana kadar sonunda Eva'dan daha çok şaşırtan bitişler izledim, sahneleri Eva'dan daha gerilimli sahneler de izledim, sanki insanın gözünü oyarcasına daha çok teknoloji kullanılmış sahneler de izledim. İzledim de izledim.

İşin aslı, Eva bir insan bilimkurgusu. Bu sefer başkarakter dünyayı kurtarmak zorunda değil, suçluları yakalamak zorunda değil, robot kardeşleriyle bir araya gelip insanları devirmek zorunda değil, gücün iyi tarafıyla kötü tarafında kararsız kalmak zorunda bile değil. O derece yani.

İki dogmamız var bilimkurgu camiasında. Ben henüz iki tanesini sayabildim. Daha fazla sayabilenlerle her an her saniye tartışmaya hazırım.
Birincisi, kötü ve çatlak bilim adamı. Çatlak kısmı problem değil. Var elbet çatlak bilim insanları. Örneğin, Fringe'teki sağlam karakter Walter da bir çatlak bilim adamı. Gücünü kontrol edemediği bir buluşu dünyayı sona sürüklüyor. Klasik mesele. Fakat klasik meselenin altını ne ile doldurduğunuz önemli. Eğer orada bir çelişki sunabiliyorsanız başarılısınız. Şayet çelişki insanla ilgiliyse bence çok daha başarılısınız. Walter evrenin dokusunu bozmak adına da olsa bunu yapmak zorundaydı, çünkü diğer taraftaki oğlu da ölecekti. Walter elbette yaptığı hasarın farkındaydı. Belki de içinde büyük kararsızlıklar yaşamıştı. Ama oğlunu kurtarma içgüdüsü ön plana geçmişti. Bu yüzden senaryoya göre koca iki evren yok olma eşiğine gelecektir. Kim ne derse desin, bu iyi kurgulanmış bir karakter çelişkisi. Ayrıca kimse Walter'a kötü karakter diyemez. O yapabileceği asıl hasarın farkında olup en yakın arkadaşına beyninden ilgili bölümü aldırmış bir insandır. Doğanın işleyişine karışmamak adına hayatı boyunca kendini eksik anı ve düşüncelerle yaşamaya mahkum edebilmiş bir bilim adamıdır. Kısacası sahip olduğu bilginin sorumluluğunu sırtlanmış biridir.

Kötü bilim adamı etiketi ise Shelley'den beri yakamıza yapışmıştır. Ya gücünün farkında olmadan yarattığı bir şey dünyayı mahveder, bilim adamı da sonunda yarattığı şeyin kurbanı olur; ya da isteyerek bilgisini insanlığın kötülüğüne kullanır. Çok mu gerçeğe aykırı? Değil tabii, Nazi doktorlarını, II. Dünya Savaşı'nda Çin ordusunun doktorlarını düşününce bilgisini ve kabiliyetini biyolojik silah üretmeye adamış bilim insanları olmadığını söyleyemeyiz.  Öte yandan tüm bilim tarihi ve medeniyeti getirdiği nokta düşünüldüğünde bu tür olaylar istisna kalmaktadır. Bilim insanı, toplum içinde bilgisi en geniş, tabiri caizse bir zamanların filozofu, kendini doğayı ve mekanizmasını daha iyi anlamaya adamış, taşıdığı yükün farkında olan insandır. Katil genler meslek seçmez.
Kısacası bu tür (kötü bilim adamı) bir bilimkurgu ögesi, topluma, halka bilim insanını ve daha önemlisi bilimi yanlış gösterebilmektedir.

İkinci dogma, dünyayı kurtarma meselesi. Birincisi bu lafa gıcık kapıyorum. Dünyayı neyden kurtarıyoruz? Dünyayı 1-2 kişi nasıl kurtarabiliriz? Bilgimiz madem bu kadar genişti, neden geleceği öngöremedik? Bakalım Dünya'daki diğer insanlar kurtarılmak istiyor mu?
İçimizdeki kahraman arayışını öldürmemiz lazım. Çünkü bizi miskin yapan tam olarak bu. Bilim ve teknoloji bazı spesifik problemlerimizi çözebilir, ama bu dünyayı kurtardıkları anlamına gelmez; çünkü dünyayı kurtarmak sözü çok kaygan, çok esnek, her yere çekilebilir, mantık değil duygu içeren spekülatif bir laf. Keza dünyanın bir an içinde tek bir problemi yok, yüzlerce, binlerce problemi var; çünkü her insan zaten başlı başına bir problem kaynağıdır. Problemin asıl nedeni bizken, biz kendimizi kendimizden mi kurtarmaya çalışıyoruz?

Anlatabildim mi? Laf çok yuvarlak. Bir yere varamıyorsun. Bizim bilimkurgumuzda bir mutasyon sonucu bir kahraman oluşur. Ama ona sen halinden memnun musun diye sormak yok. Adam illa şehrin suçlulularını temizleyecek. Adam illa küresel ısınmaya bir son verecek. İlla ki dünyaya gelen asteroidin yörüngesini değiştirecek. Çok saçma. Bu bilimkurgu değil. Bilimkurgu öncelikle insan yanlısıdır, çünkü insandan dolayı vardır, insan için vardır. Bilimkurgunun gerçek bir soruna değinen bir meselesi vardır. Bu kişisel olabileceği gibi, tüm dünyayı ilgilendiren bir mesele olabilir. Ama gerçektir. Bilimkurgu yapmak sürrealist bir çalışma yapmak değildir. Dur şuraya bir beyin okuma cihazı koyalım, bak tam bu sahnede uzaylıların istilası gerçekleşecek demekle olmaz bilimkurgu. Tüm bunlar bilimkurguya şekilsel yaklaşmaktır.

Bilimkurgudaki teknolojik nesneler kurguyu gerçekçi yapmak için gerekli, ayakları yere basmayan bir sahne insanın aklında imkansız etiketi altına oturur. Halbuki bir bilimkurgu filmi için bence bu başarısızlığın bir göstergesi. Eğer siz halk filmi izlediğinde, harbi gelecekte böyle olur mu, dedirtebiliyorsanız işte o zaman insanlara hayal kapısını açtınız demektir. İnsanlara gelecekleri hakkında hayal kurdurmaktan daha değerli başka ne olabilir ki?

Eva bence bu anlamda standartları yüksek bir bilimkurgu. Film size gerçekten olası bir geleceğimizi sunuyor. Dedikleri tarihte gerçekten öyle bir olay yaşanabilir. Fütürist değil, bilimsel bir yaklaşım.
Filmin tek gerilim içeren sahnesi sona doğru gerçekleşiyor. Onda da zaten filmin en şaşırtıcı gerçeğini öğreniyorsunuz. Filmin öyküsüne özet geçmek istemiyorum. Öyle olunca sanki bu esere ihanet etmişim gibi hissediyorum, çünkü detayında saklı güzel birçok şeyi atlamış oluyorum. Özet geçmek yerine bir iki detay vereyim.

Filmde birçok yaratıcı bilimkurgu ögesine rastlamak mümkün. Ama en vurucu ve yaratıcısı, bir robota IQ değil, EQ yazma fikri. Benim bildiğim kadarıyla ilk defa bir bilimkurguda bir robota duygusal zeka yazılımı yazmaktan bahsediliyor. Bu iki yönden önemli. Birincisi, bir robotun duygusal anlamda insana benzetilebileceği fikri ve bunun robotla insan arasındaki tüm farkı ortadan kaldıracağı gerçeği. İkincisi, aslen bilim ve teknoloji temeli olmayan birine robot denilen makinenin içine yazılım yüklemediğin sürece bir oyuncaktan farkı olmadığı gerçeğini gösterebilmek. Yani robotu gerçekten çalıştıranın elektronik yapısının değil, elektronik yapının içine gömülen kod olduğunu göstermek. En nihayetinde bir robot bir bilgisayardır. Kısacası bu fikrin halka öğretici olduğunu düşünüyorum. Karakterlerin arasında robota yazılım yazma sohbetlerinin geçmesi insanın kafasında taşları yerine yerleştirebilir.

Diğer güzel bir detay, robotun duygusal yazılımının görselleştirilmesi. Gerçekten harika bir estetik çalışma olmuş. Üstelik bilim adamımız bu çalışmayı yaparken duyduğumuz arka fon müziği sanki bilim adamının sanatsal bir çalışma yaptığı hissini veriyor. Kaliteli bir düşünme biçimi. Dediğim sahneyi görmek için aşağıda verdiğim trailer'ı izleyin.

Son küçük bir not. Filmde robotlar var diye öyle kafanızda büyük binalar, hızlı trenler, uçan arabalar hayal etmeyin. Her şey küçük bir kasabada geçiyor. Evler halihazırdaki boyutunda. Eski arabalar da var. Kar yağıyor, kasaba küresel ısınmadan nasibini almamış anlaşılan. Kısacası 2040'larda dünya nasıl olacaksa öyle.

Eva, 2011. Trailer

1 yorum:

  1. Artificial Intelligence filmini izlediysen orada da duyguları olan robotlar geçer. Hatta tüm film bu tür robotlardan biri üzerine geçer. :)

    YanıtlaSil